Hukuk devleti, hukukun çizdiği sınırlar içerisinde kalarak hukuk kurallarına bağlı olarak yönetilen ve bu yönetimde keyfiliğin önlenmesini amaçlayan ve yurttaşların güvenli olarak yaşamasını sağlayan devlettir. Hukuk devletinin temel unsurları, temel hak ve hürriyetlerin güvence altına alınması, hukuk kuralları karşısında eşitlik, yargının bağımsızlığı ve hak arama yollarının düzgün işlemesidir. Medeni yargılamada taraflar da hak arama özgürlüklerini kullanırken taraflarca getirilme ilkesi kapsamında iddialarını ispat etmek ve mahkemeyi haklı olduklarına inandırmak için birtakım deliller sunar. Taraflar, dayandıkları delillerle iddialarını ispat etmeye çalışırlar. İspat hakkı, sadece Türk hukukunda tanınan ve korunan bir hak olmayıp evrensel nitelikte bir haktır. İspat hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde, Anayasa'da, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda ve Ceza Muhakemesi Kanunu'nda açıkça düzenlenmiştir. Bu nedenle ispat hakkının tamamen engellenmesi veya belli ilkelere uyulmaksızın sınırlandırılması kişilerin evrensel nitelikte bir hakkının ihlal edilmesine neden olur. Diğer taraftan ispat hakkının sınırlandırılması ancak temel hak ve hürriyetlerin ihlal edilmesi halinde somut olay kapsamında menfaat değerlendirmesi yapılarak ve ölçülülük ilkesinin uygulanması ile yapılabilir. Haklılığını ispat etmek isteyen taraf, mahkemeye delil sunarken hukuk kurallarının çizdiği sınırlar içerisinde kalmalıdır. Keza Türk hukukunda hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin bir vakıanın ispatında dikkate alınmaması kuralı benimsenmiştir. Hukuka aykırı yollarla elde edilen delillerin yargılamada hükme esas alınmaması, ispat hakkının sınırlandırılması anlamına gelmemektedir. Bu çalışmada özellikle, hukuka aykırı yollarla delil elde etme ve hukuka aykırı delil yaratma/üretme kavramı konuları üzerinde durulmuş ve bu iki hususun farkları açıklanmıştır. Hukuka aykırı yollarla elde edilen delilleri ifade etmek için yasak delil veya ispat yasağı gibi kavramlar da kullanılmaktadır. Bu çalışmada terim birliğinin sağlanabilmesi amacıyla hukuka aykırı yollarla elde edilen delil kavramı kullanılmış ve bununla esas olarak bir delilin hukuk düzeni tarafından korunmayan yollarla ele geçirilmesi kastedilmiştir. Çalışmada konu özel hukuk ve bu kapsamda medeni yargılama bağlamında ele alınmış; ceza yargılaması esas olarak inceleme alanı dışında bırakılmıştır. Çalışmada özellikle medeni yargılama alanına dâhil olan boşanma davaları, iş hukuku davaları ve alacak davaları inceleme konusu yapılmış ve bunlarla bağlantılı olarak hukuka aykırı yollarla elde edilen delil kavramı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, Anayasa Mahkemesi kararları ve Yargıtay kararları ışığında incelenmiştir.
State of law is the state which is governed based on the rules of law within by remaining within the limits provided by the law and the state which aims the prevention of arbitrariness in this governance and ensures that citizens live safely. The primary elements of the state of law are securing the fundamental rights and freedoms, equality before the rules of law and the proper functioning of independence of the judiciary and methods of legal remedies. While parties utilize their right to legal remedy in civil procedures; they present certain evidences in order to prove their claims and convince the court that they are right. Parties strive to prove their claims through evidences on which they rely. The right of proof is a universal right, rather than a right solely recognized and protected in Turkish Law. The right to proof is explicitly regulated in the European Convention on Human Rights, the Constitution, the Code of Civil Procedure and the Code of Criminal Procedure. Therefore, the absolute restraint of the right of proof and limitation of it without adhering to certain criteria will cause the violation of a universal right of people. On the other hand, the right of proof may only be limited in the case of violation of fundamental rights and freedoms, by carrying out an assessment of interest base on the concrete case and by implementation of principle of proportionality. The party striving to prove his/her rightfulness must remain within the boundaries drawn by the rules of law while presenting evidence to the court. Likewise, not taking into account the evidence obtained unlawfully while proving a fact in Turkish Law has been adopted as a rule. Evidence obtained unlawfully not being taken into account in the judgment does not indicate that the right of proof is limited. In this study, the subject of concepts of obtaining evidence unlawfully and creating/producing evidence unlawfully and the difference between these two matters is explained. Terms such as forbidden evidence and prohibition of proof are utilized as well, in order to express the unlawfully-obtained evidences. In order to ensure the unity of term in this study, the tem unlawfully-obtained evidence is used and with this, the obtainment of an evidence through means that are not protected by the order of law is essentially meant. The study is addressed within the context of private law and within this scope, civil procedure; criminal procedure is principally excluded. In the study, particularly divorce suits, labour law suits and actions of debt that are included in civil procedure are made the subjects of examination and in connection with these, the concept of unlawfully-obtained evidence is evaluated in the light of the judgments of the European Court of Human Rights, the Constitutional Court and the Supreme Court.