Angela Carter's The Passion of New Eve, first published in 1977, is a thought–provoking text in which all conceptions regarding conventional myths, stereo–typed gender identities and traditional utopian/dystopian notions are dealt with and questioned at the same time. Carter mainly attempts to shatter deeply rooted assumptions with a wide range of perspectives, ranging from religious matters to the psychological implications of a social life, rewriting not only the well–known mythologies but also conventional gender roles and traditional understanding of utopia/dystopia. Carter indicates in The Passion of New Eve that the binary division of man and woman is mostly reflected in daily life as mythologies, in gender roles and even in utopias in which one of the pair is always privileged, since utopias are places that could easily be turned into dystopias when the viewpoint is changed. However, if we are to define the whole text with only one keyword, it would definitely be "rewriting." Rewriting is reflected on the every tract of the text from psychological myths to heteronormative expectations of gender roles. In this regard, rewriting includes subversion of the dynamics of the society, which are based on patriarchy. In other words, Carter provides the reader with a new way of seeing that leads to the exploration of new territories by the perspective she gives without having to go far away by the tool of rewriting. Despite the fact that the main conflict of the text seems to arise from the contradiction between the mind and the body of the narrator after a forced sex-change operation, the main issue is how life could become disturbing, when one part is always privileged, for the unprivileged who suffers the former's oppression. The aim of this thesis, therefore, is to study Angela Carter's The Passion of New Eve in terms of poststructuralist feminist theory, mainly by the help of Butler's notion of "performativity" throughout the plot line to understand Eve/lyn's adventurous attempts at adapting to ever–changing norms wherever s/he finds herself/himself.
Angela Carter'ın 1977 yılında yayınlanan The Passion of New Eve adlı eseri geleneksel mitlerin, kökleşmiş toplumsal cinsiyet kalıplarının ve kalıplaşmış ütopya/distopya kavramlarının aynı anda incelendiği ve sorgulandığı, okuyucuyu bu konularda düşünmeye sevk eden bir romandır. Carter, bu romanında sadece bilinen mitolojileri yeniden yazmakla kalmayıp aynı zamanda geleneksel cinsiyet rolleri ve ütopya/distopya algısının da dışına çıkarak ruhani olguları ve psikolojik varsayımları da kapsayan oldukça geniş bir bakış açısıyla toplumsal hayatta kökleşmiş inanışları değiştirmeye çalışmaktadır. Carter, bu eserinde kadın erkek ayrımının günlük yaşamda en çok mitler ve cinsiyet rolleri şeklinde yansıtıldığını ve çözüm olarak sunulan bir ütopya algısının da bu ayrımı derinleştirdiğini gösterir. Bununla birlikte, Carter toplumsal cinsiyet rollerinden psikolojik mitlere uzanan geniş bir açıda mitleri, cinsiyet rollerini, ütopya ve distopya kavramlarını yıkıp yeniden yorumladığı için, bu romanı en iyi yansıtacak anahtar kelime yapı-sökücü yeniden yazmadır diyebiliriz. Bu açıdan Carter'ın yeniden yazma pratiği erkek egemenliğine dayanan toplum dinamiklerinin yıkılması anlamına da gelir. Bilinen mitleri yeniden yazarak Carter, okuyucunun yaşadığı topluma yeni bir bakış açısıyla yaklaşabilmesine olanak sağlar. Eserdeki temel çatışmanın kaynağı zorla gerçekleştirilen cinsiyet değişikliği ameliyatından sonra ana karakterin bedeni ve düşünce yapısı arasındaki uyuşmazlık gibi görünse de, asıl çatışma toplumda bir tarafın diğer tarafa üstünlük kurmaya çalışmasından ve farklı olanı ötekileştirmesinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle bu tezin amacı, Carter'ın The Passion of New Eve romanını post-yapısalcı feminizm çerçevesinde, özellikle Judith Butler'ın toplumsal cinsiyet rollerini açıklamada geliştirdiği "edimsellik" kavramı ışığında ana karakter Eve/lyn'in sürekli değişen normlar karşısında yaşadığı deneyimleri incelemek ve bu rollerin kurmaca olduğunu göstermektir.