In Dracula, Stoker deals with the harmful effects of capitalism acting upon environment and people. He depicts bourgeois characters as neurotic, and as products of industrialism. Count Dracula fights against bourgeoisie and threatens the capitalist order.
Thus, the novel represents Stoker’s disgust with capitalism and the new social classes it created. Through the clash between vampires and sentimental characters, he reveals his desire to amalgamate the Victorian paradigm with the feudal, more humane one. Bourgeoisie rejects the past, thinking that those times were “barbaric and nasty.” Stoker, however, shows that medieval paradigm was a humane one. Although he exploits the archetypal fears of both the characters and the readers, he reveals that those ages were more virtuous when compared with the nineteenth century. For Stoker, the “modern” world is hypocritical; there is real tyranny in the “civilized” paradigm. Dracula belongs to the past paradigm. His hatred of the general hypocrisy in the capitalist world turns out to be his virtue. He converts bourgeois characters to his own paradigm. By converting
characters he, in fact, creates free individuals. What Stoker is after is not the appraisal of the medieval paradigm, but rather a suggestion that an amalgamation between the two paradigms is necessary. However, he knows that Dracula and what he represents will not be able to find a place in the modern world. The defeat of the Count at the end should be read as the warning of Stoker for the coming of capitalist dystopia or neoimperialism.
Stoker Dracula’da kapitalizmin çevre ve toplum üzerindeki zararlı etkilerini inceler. Burjuva karakterleri nevrotik ve endüstri ürünü bireyler olarak betimler. Kont Dracula burjuvaziye karsı savaşır ve kapitalist düzeni tehdit eder. Böylece bu eser, Stoker’ın kapitalizm ve onun yarattığı sosyal sınıflara olan nefretini gösterir: vampirler ve
basmakalıp karakterler arası çatışmayla, ondokuzuncu yüzyıl paradigmasını çökertip onu daha insancıl bir paradigma olan feodaliteyle bütünleştirme arzusunu dile getirir.
Burjuva karakterler geçmişlerini reddederek, Dracula’nın barbar ve kaba olduğunu düşünürler. Ne var ki, Stoker, Ortaçaglar’ın aslında insancıl dönemler olduğunu gösterir. Yazar okuyucunun ve karakterlerin en temel korkularına hitap etse de, Victoria Çağı’na
kıyasla Ortaçağların çok daha erdemli ve insancıl olduğunu ortaya koyar. Stoker’a göre, “modern” dünya ikiyüzlüdür; “uygar” paradigma gerçek bir tiranlıktır. Dracula geçmisin paradigmasına aittir. Kapitalist dünyada egemen ikiyüzlülüğe karsı duyduğu öfke, O’nun erdemi haline dönüşür. Basmakalıp orta sınıf insanlarını kendi paradigmasına uyarlar. Karakterleri dönüştürerek, aslında onları özgür bireyler haline getirir. Stoker’ın amacı, ortaçağ paradigmasını övmek değildir. Daha çok, iki paradigmanın (geçmis ve bugünün) harmanlanması gerektiğine dair bir öneride bulunur; Dracula ve o’nun temsil ettiklerinin modern dünyada yer bulamayacağının bilincindedir. Romanın sonunda Dracula’nın bozguna uğraması, kapitalist sosyal düzene karşı duracak bir güç kalmadığının ve gelmekte olan kapitalist distopya ve neo-emperyalizm hakkında Stoker’ın bir uyarısı
olarak okunabilir.