James Joyce’s Dubliners depicts the city of Dublin as a metaphor for the Irish soil. Though self-exiled, Joyce the Irish patriot introduces Dublin to be the ancestral matrix from which the Irish may be reborn to claim their Irish identity. The dilemma with Irishness, as Joyce explores, is that the Irish are in a state of denying their identity. Mistakenly apprehending Dublin as a city of decay, Dubliners are compelled to desert it. Their impetus to escape from Dublin and its psychological detention results in an inevitable loss of Irish identity. However, Dubliners are, shockingly and almost instinctively, dragged into Dublin, the ancestral matrix, where they undergo an embryonic state: they are nourished by the genuine Irish blood, and reborn as themselves, with the Irish identity from which they have sought escape. The protagonists of “Eveline” and “The Dead” are in a state of selfdenial, thus becoming invisible in Dublin, which causes them to quest for identity. From a psychoanalytic perspective, theirs is an instinctive drive to seek maternal safety and protection, a reason for their futile attempt to escape into a Platonic and idealized womblike cocoon. However, having done away with the anxiety resulting from impersonating an alien identity, they undergo “the oceanic feeling” of oneness with the ancestral womb. This regression into the form of the Irish fetus provides the characters with the pleasure of claiming their individuality and of becoming regenerated through an introspective self-realization. Therefore, in Dubliners, Joyce attempts to hold up a mirror to his compatriots to help them realistically visualize and appreciate their actual self, reflected on the “liquor amnii” of Dublin, the ancestral matrix.
James Joyce Dubliners adlı yapıtında Dublin şehrini İrlanda toprağını temsil eden bir metafor olarak tanımlar. İrlanda'dan uzak kendi isteğiyle sürgün bir hayat tercih eden İrlanda vatanseveri yazar, Dublin'i vatandaşlarının yeniden hayatiyet bulabilecekleri "ana rahmi"ne benzetir. Joyce'un da öne sürdüğü gibi İrlandalılar kendi öz kimliklerini reddetme ikilemiylşe karşı karşıyadırlar. Böylece Dublinliler, şehirlerinin harap durumu karşısında Dublin'i terketme çabası içine girerler. Dublin ve yarattığı psikolojik tutsaklık, nihayetinde, İrlanda milli kimliğinin yok olmasına sebep olur. Ancak şaşırtıcıdr ki, Dublinliler neredeyse içgüdüsel olarak Dublin'e, yani embriyonik bir hale dönüşüp, gerçek İrlanda kanıyla beslenerek, bir zamanlar kaçmaya çalıştıkları öz kimlikleriyle yeniden doğacakları yere dönerler. “Eveline” ve “The Dead”, öykülerinin ana karakterleri, özlerinireddetme noktasında bir tür hiçlik duygusuyla kimlik arayışıiçindedirler. Psikanalitik açıdan bakıldığında bu arayış, içgüdüsel birdürtüyle, annenin bebeğine sağladığı türden bir emniyet ve korunmaihtiyacını ifade etmektedir. Bu dürtüyle karakterler, Platonik, ideal ve ana rahmine benzer koruyucu bir koza arayışına girerler. Ancak,yabancı bir kimliğe bürünmenin sonucunda ortaya çıkan kaygı,nihayetinde karakterleri “okyanus duygusuna”, yani “ana rahmi” ileözdeşim duygusuna yöneltir. Bu geriye dönüş, yani yeniden İrlandalıcenin formuna dönme, karakterlere, İrlanda rahminde kendini tanışıp öz kimliğiyle barışma ortamı sağlayarak, özgün bir birey olma hazzı verir. Sonuç olarak, Joyce, Dubliners adlı eserinde, vatandaşlarına kendi yansımalarını görüp, öz kimlikleriyle uzlaşabilmeleri için gerçekçi bir ayna tutar. İşte bu ayna sembolik anlamda Dublin rahminin amnion sıvısıdır.