Özet:
Bu çalışma, bir olgu ve disiplin olarak Uluslararası İlişkiler’de ‘güç’ ve ‘adalet’in yerini ve önemini incelemektedir. Uluslararası ilişkiler tarihinin hem pratikte hem düşüncede bu iki kavramın hakimiyet mücadelesi şeklinde okunabileceği iddiasına dayanan çalışma, dört temel uluslararası ilişkiler teorisinin (Realizm, İngiliz Okulu, İdealizm ve Kozmopolitanizm) güç ve adalet hakkındaki görüşlerini değerlendirmektedir. Realizm, uluslararası ilişkilerin ‘güç mücadelesi’ olduğunu, adalet ve ilgili kavramlar ahlak, moralite, etik ve hukukun devletin çıkar ve güç mücadelesine katkısı olmadığı müddetçe öneminin olmadığını savunur. İngiliz Okulu, ‘anarşik bir uluslararası toplumun’ istikrar ve düzen içinde yaşamasını sağlayan ortak uluslararası hukuk kuralları olduğunu, böylece güç mücadelesinin kontrol altına alınabildiğini ve pozitif hukukun uygulanması bağlamında adaletin geçerli olduğunu iddia eder. İdealizm, güç mücadelesini frenleyebilmek için ‘uluslararası örgütlerin’ rolünü ve önemin ön plana çıkarır. Kozmopolitanizm ise, devletler ötesi bir perspektif sunarak ‘evrensel insanlık toplumunu/ailesini’ adaletin konusu yapar. Çalışmanın son bölümünde, küreselleşme döneminde güç ve adalet bağlamında çok önemli olan iki konu değerlendirilmektedir: ‘evrensel insan hakları rejimi’ ve ‘küresel ekonomik ve sosyal eşitsizlik ve adaletsizlikler’. Küreselleşme olgusu sonucu gelişen evrensel insan hakları rejimi, ‘güç mücadelesinin’ konusu olan devletler ile ‘adalet mücadelesinin’ konusu olan insan haklarını karşı karşıya getirmiştir. Bu karşılamada, birçok uygulama sorunlarına rağmen özelikle belirli ülkelerde (Türkiye gibi) ve bölgelerde (Ortadoğu ve Doğu Avrupa gibi) evrensel insan hakları rejimi (adalet) devletleri (gücü) baskı altına almıştır. Diğer yandan, küreselleşme sürecinin bir başka sonucu olan ekonomik ve sosyal sorunların ortaya çıkardığı adaletsizliklerin giderilmesi için “yeniden dağıtımcı adalet” teorisinin dikkate alınmasının gerekliliği ve bu çerçevede insanın üretim ve katılım gücünü artıracak yönde devletin yeniden düzenlemesi gerektiği ileri sürülmektedir.