Özet:
İnsanların yaşadıkları yerleri terk etmeleri ya da yerlerinden edilmelerini içeren zorunlu göç süreçleri, günümüzde giderek sıklaşan ve şiddetlenen ekolojik, politik, ekonomik ve toplumsal krizler sebebiyle artmakta ve küresel ölçeğe ulaşabilen etkiler yaratmaktadır. Dayanıklılık (Resilience) yaklaşımı, içinde bulunduğumuz bu krizler çağında, kent/bölge ve toplumların birer sistem olarak, beklenmedik şok ve streslere karşı hazırlıklı olmaları, bunların etkileriyle baş edebilmeleri ve değişen koşullara kendilerini geliştirerek uyumlanmalarını sağlayacak özellik, beceri ve kapasitelerin önemini vurgulamakta; plan, politika ve eylemlerin bunlar üzerine temellenmesini önermektedir. Makale, zorunlu göç gibi çok boyutlu, çok ölçekli ve çok aktörlü karmaşık süreçlere dayanıklılık çerçevesinden yaklaşmanın; yerel dinamikleri ve ölçekler arası etkileşimleri hesaba katan, bütüncül bakış açısına sahip, uzun erimli ve kalıcı çözümler üretebilen, ve evrensel insani, ekolojik ve demokratik değerleri savunan kapsayıcı plan ve politikaların geliştirilmesini sağlayacağını önermektedir. Makale bu çerçevede Türkiye’nin Suriye zorunlu göçü deneyimini irdelemektedir. Bu değerlendirmenin, zorunlu göç süreçleri odağında, ancak bununla kısıtlı kalmayacak şekilde, Türkiye ve başka ülkelere politika ipuçları sağlaması beklenmektedir.